Bağlanma Stilleri Nelerdir?

Bağlanma kuramının öncüsü John Bowlby, dünyaya bağ ve yakınlık kurma ihtiyacı ile geldiğimizi söyler.
En başta hayatta kalabilmemiz, daha sonrasında yaşamda sağlam adımlarla hareket edip sağlıklı ilişkiler inşa edebilmemiz için duygusal bağımızın güçlü olduğu bağlanma figürlerimize ihtiyacımız vardır. “Güvenli Liman” olarak algıladığımız bu bağlanma figürlerinin varlığı doğrultusunda keşfetmeye, öğrenmeye, gelecekte sağlam ve güvenilir ilişkiler oluşturmaya hazır hale geliriz.
Gelecekte kurduğumuz ilişkilerin temelini de yine bu bağlanma figürü ile aramızdaki ilişki dinamiği oluşturur. 

Peki Bağlanma Stilleri Nelerdir?

Bağlanma stillerine dair ilk kapsayıcı bilimsel çalışma John Bowlby ve Mary Ainsworth 1970’li yıllarda yapılmıştır. “Yabancı Ortam Deneyi” ismini verdikleri çalışmada bebeklerin kendilerine yabancı bir ortamda, ebeveynlerinden ayrıldığı anda, bir yabancıyla baş başa kaldığında ve ebeveyni ortama döndüğünde nasıl tepkiler verdiği değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler sonucunda üç farklı bağlanma stili tanımlamışlardır:

  1. Güvenli Bağlanma

Güvenli bağlanma, doğumdan başlayarak bakım veren ve bebek arasındaki güçlü ve güvenli bir ilişki biçimini ifade eder. Bebek, bakım verenini kendisini keşfedebileceği “güvenli bir üs” ve stresli zamanlarda yakınlığı ile rahatlayabileceği “güvenilir liman” olarak algılar. Bakım vereni yakınlardayken duyduğu güven hissiyle dış dünyayı keşfetmeye, öğrenmeye açıktır. Bakım vereninden uzaklaştığında ise bir rahatsızlık duyar. Fakat bu rahatsızlık yine bakım vereninin gösterdiği şefkat ve ilgi ile sakinleyebilir, tolere edilebilir hale gelebilir. Güvenli bağlanma stiline sahip bireylerin kendilerine, diğer insanlara ve dünyaya dair temel inançlarını şu şekilde özetleyebiliriz:

“Ben sevilebilirim.” / Olumlu bir benlik algısına sahiptirler.

“Diğer insanlarla ilişki kurabilirim.” / Yakınlık kurabilirler.

“Dünya güvenilir bir yer.” / Keşfetmeye, öğrenmeye, yeni deneyimler edinmeye açık bir haldedirler.

Erken dönem çocukluk deneyimlerinin ve ebeveynler ile kurulan bağlanma örüntüsünün yetişkin ilişkilerimize de yansıdığı pek çok bilimsel araştırma tarafından gösterilmektedir.
Güvenli bağlanma stili yetişkin ilişkilerinde de karşı tarafa duyulan güven ile kendini göstermektedir. Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler sıcak, tatmin dolu ve besleyici ilişkiler kurabilme ve bu ilişkileri sürdürebilmektedir. Bu kişiler yakınlık kurmaktan kaçınmaz, sosyal ilişkilerinde de açık ve şeffaf bir iletişim ile var olmayı sürdürürler.

  1. Kaygılı Bağlanma: Ebeveyn- çocuk ilişkisi içerisinde; ebeveyn çocuğun ihtiyaçlarına karşı duyarsız ve tutarsız olduğunda, örneğin çocuğun fiziksel, duygusal ve  psikolojik ihtiyaçları bazen karşılanıyor, bazen karşılanmıyor olduğunda kaygılı bağlanma stili ortaya çıkabilmektedir.
    Bu bağlanma örüntüsünde bakım veren çocuğa karşı bir duyarlı/ilgili  bir mesafeli olabilmektedir.  Yabancı Ortam Deneyi’nde bu bağlanma stiline sahip çocuklar, güvenli bağlanan çocukların aksine, yaşadıkları güvensizlik duygusundan dolayı huzurlu çevre keşfine yönelmemişlerdir. Ebeveyn ya da bakım verenlerinden ayrıldıklarında huzursuz olmuş ve ebeveyn geri dönse dahi kolayca sakinleşememişlerdir. Kaygılı  bağlanmış çocuklar yabancılara karşı şüphe içinde olabilirler ve bu şüphecilik yetişkinlik hayatlarında da devam edebilir. Dünya onlar için belirsiz bir yer anlamı taşıyabilir. Kaygılı bağlanma stiline sahip bireylerin kendilerine, diğer insanlara ve dünyaya dair temel inançları şu şekilde görülebilir:

“Ben sevilebilir biri değilim.” Dolayısıyla olumsuz bir benlik algısı içerisinde oldukları söylenebilir.

“Diğer insanlar beni incitebilir/kırabilir.” Yakınlık kurmatkan kaçınabilirler.

“Dünya tekinsiz bir yerdir.” Yeni deneyimler, yeni ortamlar ve insanlar güvenilir değildir. 

  1. Kaçıngan Bağlanma: Kaçıngan bağlanmaya sahip çocuklar ebeveynleri ile bir yakınlık içerisinde olmaktan kaçınırlar. Zira, ebeveyn çocuğa karşı öyle mesafeli ve soğuktur ki bu kişiler bakım veya destek almak için bir başkasına muhtaç olmamak adına çok güçlü bir bağımsızlık duygusu geliştirirler. Deney esnasında bu bebekler bakım verenleri odadan ayrıldığı zaman bu konuda hakkında kayıtsız görünmektedirler. Aynı şekilde bakım verenler odaya geri döndüklerinde de herhangi bir tepki göstermemişlerdir. Bu bireyler çocukluk dönemlerinde de ebeveynlerine karşı kaçınma davranışları gösterebilirler. Aynı odadayken bile iletişim düşük seviyede olabileceği gibi ayrı ortamdayken de bir fark hissetmezler çünkü bakım veren çocuğa karşı mesafeli ve soğuktur. Bakım veren kişi ile yabancı birini seçme şansı sunulduğunda hiçbir tercih belirtmez, bağlandığı kişiden bir telkin, temas ihtiyacı hissetmezler. Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler yetişkin yaşamlarında da benzer şekilde reddedilmemek için yakın ilişkiden kaçınabilirler. Yaşamlarının çok erken dönemlerinde geliştirmek zorunda oldukları bağımsızlık duygusu bu yakınlığı kurmalarında engel oluşturabilir. Bu bireyler, duygularını karşı tarafa göstermekte ve insanlara güvenmekte zorlanabilirler. Genellikle yalnız vakit geçirmeyi tercih etmektedirler.

Bağlanma Stillerimiz Yaşamımızın Değişmez Bir Parçası Mıdır?

Her bebek kendine özgü bir genetik donanım ve bu donanım ile ilişkili bir mizaç ve fizyoloji ile doğar. Ancak bu genetik altyapının ne şekilde ortaya çıkacağı tamamen bebek ile onun duyarlı ebeveynleri arasındaki etkileşimsel yaşantının özelliklerine bağlıdır. Söyleyebiliriz ki yaşamın ilk yılları bağlanmanın oluşumu açısından önemli bir dönem olarak kabul edilmektedir.

Sosyo-duygusal sağ beyin yapılarının normal şekilde gelişebilmesi için, bebeğin doğru şekilde uyumlandırılmış, duyarlı bir bakım, ilgi ve şefkat görüyor olması gerekmektedir. Dolayısıyla bu nöral ağların oluşumu bireylerin yaşantılarına bağlıdır. 

Beyin, yaşantılarla şekillenir ve eksik olan deneyimlerin onarımı ise çoğu zaman mümkündür.  

“Yaşantıya Bağımlı Beyin” kavramı bizlere bağlanma stillerinin bir noktadan sonra değişmeyen, keskin kalıplar olduğunu söylemektense; ilgi, bakım ve şefkatin olduğu ilişkilerde onarımın, iyileşmenin mümkün olduğunu anlatır. İlişkilerimize dair farkındalık, ihtiyaçlarımızı fark etme, bu ihtiyaçları karşılama ve karşılayamadığımız noktalarda profesyonel bir destek alabilmek atabileceğimiz ilk adım olabilir!

Gökçen Güven Muayenehanesi

Yazıyı Paylaşın:

Uzm. Dr. Gökçen Güven

Uzm. Dr. Gökçen Güven

Türkiye’de ilk ISST Onaylı Çocuk ve Ergen Şema Terapistlerinden biri olan Dr. Güven, alanında bir çok sertifikaya sahiptir.Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği, Türk Tabipler Birliği, EMDR Derneği ve International Society of Schema Therapy (ISST), Uluslararası Şema Terapi Derneği üyeliğine devam etmektedir.

cropped-GG.png

Kategoriler

cropped-GG.png

İlginizi Çekebilir

Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir